Müzakere sırasında pasif-agresiflerin en sevdiği şey; “güven” meselesini masaya getirmek.
Neden sözleşme yaptığımızı…
Neden sözleşmelerde her alınan karara ilişkin maddeler olduğunu…
Neden sözleşmelerin son maddelerinde mahkemelerden söz edildiğini…
Neden sözleşmelere imza sirkülerlerinin eklendiğini…
Bir düşünelim.
Tüm bunlar aslında tarafların “güven” üzerine ilerlemediklerinin birer göstergesi değil mi?
Üzerinde konuşulup karara varılan konuların yazıya dökülmesi iş hayatında genel kabul görmüş normların arasında yer alır. Yani normaldir. Öyleyse, verilen sözleri ciddiye alıp yazıya dökerek garantilemek istediğimizde tepki verenler, alınganlık yapanlar bizi yönlendirememeli.
“Yoksa siz bize güvenmiyor musunuz?” diyerek bazı konuların müzakere edilmesini ve karara bağlanmasını engelleyenler ile nasıl başa çıkabilirsiniz?
Bazı şeyleri sözlü anlaşmaya bırakmaya başlarsanız, bunun nereye varacağını kestirmeniz mümkün değildir.
Bu anlayışa sahip olduktan sonra nezaketinizi korumak şartıyla ve uygun bir dil kullanarak şu mesajları verebilirsiniz:
• Müzakere masasına oturarak birbirimize yeterince “güven” duyduğumuzu zaten göstermiş olduk.
• Şimdi yaptığımız ise üzerinde anlaştığımız noktaları kesinleştirmek, yazıya dökmek, yaptırım şartları eklemek, yani müzakerenin süreci içinde yer alması normal adımları atmak.
• Bu adımlar ile “güven” konusunun alakası yok. Birbirimize güvenmediğimiz noktalar üzerinde değil, “konuların tümü” üzerinde müzakere ediyoruz.